14 Mart 2015 Cumartesi

KAHVE HAKKINDA

Madem bloglamaya başladık devam edelim.

Bu sefer ne zamandır yazmak istediğim ama ertelediğim kahve ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Hem cihazlar hem kullanımları ile ilgili kısa kısa notlar paylaşmak istiyorum.

Öncelikle fotoğraflar profesyonel çekim değil. Onun için kusura bakmayın. Elimdeki cihazların kimisi iş yerinde kimisi evde... Olabildiğince özenli çekmeye çalıştım.

Oldum olası ritüeli olan şeyler ilgimi çeker, kahvede bunlardan biri. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı" olması bence uzun uzun ritüeli olmasından...Tabi bu bahsettiğimiz olaylar belki 50-60 yıl öncesinden...Başlangıçta çiğde olsa kahve çekirdeğinin olması lazım...

Eskilerden bir şekerlik-kahvelik




Bu bile başlı başına sıkıntı. Fakirin evinde nerde kahve? Ekmek yok ki kahve olsun! Hadi diyelim gittiğiniz yerde kahve vardı önce ateş yakılacak, kahve kavrulacak

Yine eskilerden bir tava



sonra soğutulacak (resimdeki bir soğudanlık, alttaki resimde bir tarafının delik olduğuna dikkat ediniz, soğuyan kahve buradan değirmene konulur. Ahşaptır ve işlemeleri çok güzeldir. 40-50 yıllık, antika)



 daha sonra öğütülecek,


sonra bakır cezvede ağır ağır pişirilecek.


Bu kahveyi içmek için en az 2 saat bekleyeceksin. Böyle olunca bir fincan kahveyi unutmazsın tabii:))

Biz günümüze gelelim. İlk başlarda instant kahve denilen kahveleri içtim, sonra bir gün arkadaşlarımdan biri filtre kahveyi önerdi ve kahve konusunda ilk kırılma noktasını yaşadım. O günden beri -ki bu yaklaşık 10 yıldan fazla bir zamanı kapsıyor- bir ya da iki kere instant kahve içtim.

Filtre kahveyi çok sevince önce makinasını aldım işyerine. Severin marka büyük bir makine ve 1/4 lük filtre kağıdı kullanılıyor içinde.



Epeyce bir süre bununla idare ettim daha sonra çekirdekten çekmenin daha güzel olduğunu keşfettim, Tchibo'dan öğütme makinesi aldım.


Bu makinenin diğerlerine göre avantajı fotoğrafa dikkatli baktığınızda da göreceğiniz üzere üzerinde 1'den 10'a kadar rakamlar var. Kahveyi istediğiniz incelikte veya kalınlıkta çekebiliyorsunuz. Bu açıdan diğer toz hale getiren makinalara göre çok üstün. Ben 145 TL 'ye almıştım zamanında. Çok memnunum. O günden beri %90 çekirdek alıyorum ve dilediğim miktarda kendim öğütüyorum. Bu sayede kahvenin aroması daha nefis oluyor. İster filtre kahve için ister espresso için...

Çekirdek kahve olarak da yine Tchibo'nun "Guatemale Grande" adındaki kahvesi filtre kahve yapacaksam bana aşırı hitap ediyor. İçimi yumuşak tadı dolgun. Bu tarz kahve severlere mutlaka tavsiye ederim.

Daha sonra espressoyu keşfettim. Kafelere gittiğim zaman içmeye başladım ve ucuz bir makine bakmaya başladım. O aralar (2010) Beko, İtalyan Gaggia S.p.A. firmasına bir espresso makinesi yaptırmışdı bende ekonomik fiyata buldum ve aldım.

Tek veya iki kişilik espresso hazırlayabildiğiniz bir cihaz bu hatta yanında süt köpürtücüsüde var. Çok sık kullanmamakla beraber bir kere ufak bir arıza yaptı onun haricinde sorunsuz çalışıyor. Ben 2010'da 150 TL'ye almıştım ama şu an piyasada satılmıyor diye biliyorum. 2-3 günde bir espresso içiyorum onunla. 

Sonra evdede kahve konusunda sıkıntılar yaşamaya başladım, daha küçük bir filtre makinesi aldım. 


Migros'un kendisine yaptırdığı Touch me markasını eve aldım. Aldığım zaman iyi bir indirime rastladım ve %50 indirimle 30 TL'ye aldım. Bu diğerine göre daha küçük filtre kullanıyor. 1/2 lik olandan ama o filtre kağıdını bulmak çok kolay değil. Onun için 1/4'lükten kesiyorum ya da bulamazsam kendinden filtreli olduğu için hiç filtre kullanmıyorum.

Eşim kahve konusunda benim kadar meraklı değil bir de midesi çok hassas. Bazen filtre içince O'nu rahatsız ediyor. Çözüm olarak Türk Kahvesi makinesi aldık. Çokda memnun kaldık. Arçelik bu konuda bence bir devrim yaptı. 


Çift hazneli olan makine tek olana göre avantajı suyunu kendisi alması. teklide suyuda cezveye siz koyuyorsunuz. Bu makinaların genel sıkıntısı özellikle sol taraftaki cezveye sağa göre daha az su çekmesi. Bariz şekilde sol tarafı kahvesi az oluyor. Ama yaptığı kahve bence hem aynı kalitede ve köpüklü. 

Daha sonraları filtre kahveyi kongrelerde gittiğimiz otellerde ya da yolculuk esnasında içemediğimi fark ettim. Bunun için arayışa girdim ve Aero Press'i keşfettim. Bu aslında mantık olarak büyük bir şırınga. İstediğiniz ölçekte kahveyi koyuyorsunuz daha sonra kaynar su ekliyorsunuz, 20 saniye kadar karıştırıp piston yardımıyla filtreden bardağa süzüyorsunuz. Çok pratik. Otelde ve yolculukta acayip işe yarıyor. Yaptığı kahveyide çok beğeniyorum. Bazen uzun zaman yolculuğa çıkmadıysam ya da kongrelere gitmediysem işyerinde ya da evde de yapıyorum. 

Aero Press Türkiyede'de satılıyor. Mira Kahve ithalatçısı. 107 TL.

Aşağıda parçaları çektim. Soldan sağa filteler, filtre tutacağı, alt parça (filtre tutacağı ile birleşiyor), üst parça, üst parça içinde ölçü kaşığı, karıştırıcı ve bardağa süzmek için yardımcı aparat.


Bir adet filtre, filtre tutacağı içine konulup alt parça ile birleştiriliyor. 






 Ölçü kaşığı ile yapılmak istenen kadar kahve içine dolduruluyor.


Daha sonra bardak aparatını takıp üzerine kaynar su ekliyorsunuz ve 20 saniye kadar karıştırıyorsunuz. Bu esnada hafif hafif kendiliğinden süzülme başlıyor.


En son aşamada sıkma/itme aparatı ile kalan suyu alt bardağa sıkarak suyu kahveden ayırıyorsunuz.


Filtre ve espressodan sonra daha farklı kahveler ilginizi çekmeye başlayabilir. Bende latte vb kahveleri tatmaya başladım. aslında olay hep aynı 1 ya da 2 ölçü espresso üzerine süt köpüğü, sıcak su ya da sıcak süt koymakla ilgili bir olay... Temelde özne hep espresso.


(http://www.coffeenate.com/ adresinden alınmıştır)

Afiş bu konuda size daha faydalı olur diye düşünüyorum ve başka bir makinaya geçiyorum.

Tchibo Latte. Markanın son makinası. Bir önceki yazımda bahsetmiştim, makinayı Almanyadan aldım. En sevdiğim yanı sütü kendi otomatik köpürtmesi. Yani siz yandaki kol ile sütü köpürtecem diye uğraşmıyorsunuz. Dilerseniz sadece süt için dilerseniz latte için, dilerseniz sütü köpürtün üzerine espresso veya kafe cream ekleyin, keyif size kalmış. Süt haznesi kolayca ayrılıyor ve buzdolabında saklanabiliyor. tabi bu tip makinalarda üretici firmaya bağlısınız. Onun ürettiği kapsülleri kullanmak durumundasınız. Başka kapsül kullanamazsınız. Hanım çok sevdiğinden bu evde.




Ben bunu çok sevdiğimden aynısı olmasa da sütü eksik olan modelini işyerime aldım. ondanda çok memnunum.


Son tanıtacağım kahve cihazı ise Bialetti marka filtre kahve makinesi. Bu cihaz diğerlerinden değişik. 3 parçadan oluşuyor. Su konulan alt parça, kahve konulan kısım ve pişen kahvenin biriktiği/alındığı kısım. Önce alt kısma bellik miktar su konuluyor daha sonra resimde ortada olan parçaya bir ölçü kahve konuluyor. orta kısım ilk parçanın içine yerleştiriliyor sonra üst parça alt kısma vidalanıyor!






Son şekli alttaki gibi olacak. Daha sonra ateşin üzerine yerleştiriliyor. Genelde 2-2,5 dakikada türkçe tabirle foşlama gibi bir olayla alttaki su buharlaşıp ortadaki kahvenin üzerinden geçip yukarıdaki kısımda yoğunlaşıyor. O anda hemen ocaktan alınıp fincana dökülmesi gerekiyor. Ayrıca fazla bekletmeden temizlenmeli. Aletin tamamına yakını aluminyum, bu sebeple artıklar leke yapabiliyor.


Son olarak kahve çeşitleri: Ben filtre kahvede Guatemale Grande seviyorum, Almanya da çok fazla kahve çeşidi var ve bunların bir kısmını denedim:


hiçbiri Guatemaleyi tutmadı. Bir ara İtalyadan aldığım Lavazza çok iyiydi. Birde en son aldığım Vivace marka var ki onun'da tadını beğendim.


Beğeni sıram:

1) Filtre

2) Aero Press

3) Tchibo/lar

4) Türk Kahvesi (aslında bu ayrı bir kategori olmalı çünkü tüm diğer kahveler telveden ayrılırken türk kahvesinde telvesi içinde kalıyor)

5) Bialetti


İşyerindekiler:

Büyük filtre makinası

Öğütücü

Beko espresoo makinası

Tchibo 

Evdekiler:

Küçük fitre makinası

Bialetti

Tchibo cafissimo latte

Türk kahvesi













12 Mart 2015 Perşembe

ALMANYA HAMBURG GEZİSİ

Geçmiş de olsa küçük bir Almanya Hamburg seyahati hakkında yazarak başlamak istiyorum...

Blog yazma konusunda uzman değilim, sadece deneyimleri paylaşmak ve daha sonra seyahat edeceklere küçük bir rehber olması için bu makaleyi yazmak istedim. Yazının ana teması blog adından da anlaşılacağı üzere daha çok yemek içmek ile ilgili...

Öncelikle ailemiz 4 kişi. 10 ve 7 yaşlarında iki erkek çocuğumuz var. Hamburg'da abim dediğim akrabımız Elvan ve Erkan BAYSALMAN'ların evinde kaldık. Yani çok sık dışarıda yemek yemedik.

Satın aldığımız yiyeceklerin, gezdiğimiz yerlerin ve Türkiye'ye getirdiğimiz eşyaların fiyatlarını -ki bazılarını çok iyi hatırlamıyorum, keşke kayıt etseymişim, bundan sonra yapacağım- burada fikir vermesi açısından yazmak istiyorum. Bunun amacı görgüsüzlükten değil gidecek olanlara bütçeleme yapmalarını sağlamak amacıyladır. Ziyaretimiz 24 Ocak 2015 ile 31 Ocak 2015 arasında yedi günlük bir dönemi kapsamaktadır. Bu dönemde 1 Euro = 2,62-2,65 TL arasında idi. Ben bu blogu yazdığım dönemde ise bu rakam 2,83-2,85 aralığına yükseldi...

Hamburg biletlerimizi 24 Nisan 2014 tarihinde Pegasustan aldık. Toplam bilet ücreti herşey dahil: 1148,94 TL idi ki aylar öncesinden alınca Almanya'da ki akrabamız çok ekonomik olduğunu söyledi.

Bilet işlerinden sonra Hamburg'un nesi meşhur nereleri gezmeli gibi konularda araştırma yapmaya başladım. Yaptığım araştırmaların ve çalışmaların bir kısmını gerçekleştirdim bazılarını ise hem bütçemden dolayı hem de çocuklarımın özellikle ikincinin yaşının bazı şeyleri hatırlamasını zor bir dönemde olduğundan yap(a)madım. Mesela Baharat Müzesi: Çok gezmek istedim ama oğlanlar tek başımıza gezdirtmediler, ailece gezsek 40 Euro civarıydı (aile için toplam).

Yaptığım araştırmalardan bazılarını aşağıya sıraladım. yazının içinde neleri yapabildiğimizi okuyacaksınız. Çok sıkmadan kısa kısa yazmaya çalıştım:

Neti pot (tuzlu su aparatı)
Halibut (tanrıların balığı) (bkz: http://www.sabah.com.tr/pazar/2010/01/31/halibut_tanrilarin_baligi )
Geyik eti
Ali GÜNGÖRMÜŞ'ün lokantası olan Le Canard
Bir çeşit simit olan Pretzel
Hindistan cevizi yağı
Çikolata Müzesi
Baharat Müzesi
Minyatür müzesi
Tekne Gezisi
Tropik meyveler
Salt&Vinegar cips
Aburöcken (füme aleti)
Sauerkraut (bir çeşit lahana turşusu)

24 Ocakta Hamburga uçtuk. Çocuklar ilk defa uçmanın ve tabi ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı içindelerdi. Havaalanında yapmadıkları huysuzluk kalmadı. İyi ki tabletleri -susturucuları- yanımızdaydı da az hasarla uçağa binebildik:)) İndiğimizde Hamburg'da kar vardı ve hava epeyce soğuktu. O mevsimlerde genelde soğuk oluyormuş...


İlk gün evde dinlendik. İkinci gün St. Michael Kilisesini gezdik. Detaylı bir yazıya kilisenin kendi web sitesnden ( http://www.st-michaelis.de/index.php?id=1&L=1) ya da vikipeden ulaşılabilir. Gezdiğimiz gün hava çok kötüydü ve asansörde çalışmıyordu. Ayrıca tüm tarihi binaların tepelerinin ya da önemli kısımlarının yeşil olduğunu görüyordum ama ne olduğunu bir türlü bulamamıştım: Bakır. Bakır zamanla okside olunca yeşil renge dönüyordu. Kilisenin 132 metre yüksekliğindeki kulesine asansör çalışmadığından merdivenlerden çıktık, ama ne çıkmak! zaten 106 metredeki seyir noktasından üste çıkamıyorsunuz ama yinede 20 dakika civarında sürdü. Yaklaşık 456 basamak! Yazı ile dörtyüzellialtı! Ziyaret ücreti büyükler 5 çocuklar 3.5 Euro'ydu. 


Yukarıdan manzara süper, bizim çıktığımız gün acayip bir yağmur vardı. Kesinlikle düzgün bir havada ziyaret edilmesi gereken bir yer...


Resimden de görüldüğü gibi Hamburg bir liman şehri. Avrupanın Roterdam'dan sonraki en büyük ikinci limanıymış. Alster ve Elbe nehirlerinin kesişim noktasında ve 24 saat yaşayan bir şehir...

İkinci gün öğleden sonra paten merkezine gittik. Burada herkes haftasonu eğleniyordu, hava soğuk ama kimin umurunda... Burada nefis bir laf öğrendim: "Kötü (soğuk) hava yoktur, kötü kıyafet vardır". Çocuklarını bile sıkıca giydirip getiriyorlar.



Bizimkiler gibi acemi olanlar için penguenler var. Tabi bu arada ana merkeze girmek parayla bunun yanında paten kiralamak parayla ve penguenlerde parayla. 20 euro 4 kişi giriş, 2 kişiye paten kirası (1 yada 2 saatti tam hatırlamıyorum) 10 Euro, 2 adet penguen 1 saat 6 euro. Bir şey yemem dediğiniz zaman bile 36 euro para vermeniz içten bile değil...

Tabi bu arada ben bir iki sefer daha Almanyaya gitmiştim ve eşime anlatmıştım. Esas O çok merak ediyordu, bu sebeple Aldi, Lıdl, Rewe gibi marketleride sık gezdik. Kaufhouf gezemedik mesela çünkü çocuklar market gezmek istemediler, hep oyun hep oyun onlarınki...Mesela Almanya'da Muz ve tropik meyveler ucuz. %100 portakal suları 0,89 Euroya bile var. (Kıyaslamayı oranın ekonomik kriterlerine göre yaptım). Muz nektarı bile mevcut. Muzun kurutulmuş cips şeklinde olanı bile var. Ananas konservesi ucuz 1,98 Euro.








Yemek istediğim şeylerden bir tanesi sauerkraut denilen lahana turşusu idi ve küçük bir konserve aldım. 0,49 Euro. Isıtarak servis ediyorsunuz. Et yemekleri yanında güzel bir garnitür olur. Ben beğendim.


Adamlarda bir salatalıklar var benim karışımdan büyük. Benim karışım 24 cm. Siz hesaplayın ne kadar büyük olduklarını. Ayrıca bizim badem dediğimiz süper lezzetli salatalıkların yanında tadları saman gibi...

Burası bir Nutella Cumhuriyeti desek yanlış olmaz.. Her yerde Nutella...1,69 Euro/400 g.


Çukulatalarda çok ucuz bize göre. Mesela After Eight çok sevdiğim çukulatalardandır ve fiyatı 1,49 Euro. Toblerone 400 gramlık 3,99 Euro'ya bulduk. Dönüş valizlerinden biri hemen hemen çukulata ile doldu. Başka bir geziyi station vagon araba ile yapmak istiyoruz:))) 



Almanyada reçel bulmak zor, daha çok marmelat var. Nedenini sorduğumda rahmetli İsmet Baysalman amca reçelin ekmeğe sürülemediğini, aktığını ama marmelatın çok rahatça ekmeğe sürüldüğünü söylemişti. Bencede mantıklı. Ayrıca burada çok fazla yabani meyve ile ilgili yiyecek mevcut. Almanların Karaorman pastası gibi bir pastası olmasıda bu açıkdan çok mantıklı...


Türkiyede bulamadığım daha doğrusu bulduğum ama hem fiyatından hem de dizaynından dolayı beğenmediğim bazı şeyleri satın aldım Aklmanya'dan. mesela Yumurta pişirme aparatı. Türkiyedede var ama oradakinde bir tutma aparatı yapmışlar mesela. Döküm kıyma makinesi. Daha önceleri elektrikli olanını kullandım ama zamanla motoru yanıyor. Bunun daha dayanıklı olduğunu düşünüyorum. 12 Euro civarındaydı fiyatı. Sadece sorun ağır olmasında. Bagaj ağırlığı konusunda sorunlar yaşadık. Bu tip malzemeleri almak istiyorsanız biletinize ek bagaj hakkıda satın alın. Yoksa son saniyede çok fazla ödeme yapmak zorunda kalabilirsiniz.



Nereden ve ne amaçla yazdığımı bulamadığım hindistan cevizi yağınıda aldım. Ama neden aldım kendim bile hatırlamıyorum. Araştırıp bulacağım.



Almanya tam bir kahve cenneti. Benim gibi kahve severseniz eğer çeşit çeşit kahve, çeşit çeşit kahve makinesi bulmanız mümkün. Hatta kahve konusunu ayrı bir blog yazısı olarak yakında yazacağım. Bialetti marka makinayıda benim gibi bir kahve tiryakisi Hakan BAYSALMAN hediye etti. 30 Euro amazon.de fiyatı. Değişik ve güzel kahve yapıyor.  


Tchibo markası hep güvendiğim bir marka. Hem kahvelerine hem de satın aldığım tüm şeylere kefilim. Bugüne kadar onlarca alışveriş yaptım sadece bir tek bıçak bileme makinasından memnun kalmadım. Onunda faturasını kaybettiğimden iade edemedim. Diğer tüm satın aldığım şeyler çok güzel... Almanya seyahati esnasında Türkiyede satışa çıkan ve şu an 595 TL'ye satılan Cafissimo Latte makinesine rastladım. Güzelde bir indirim yapmışlardı: 149 Euro + 5 paket kapsül kahve bedava (herbiri 3 Eurodan 15 euro). Hiç fırsatı kaçırmadım hemen aldım. 149*2,63=yaklaşık 400 TL. Türkiyede 595 artı 5 kutu kapsülede ortalama 8 TL den 40 TL verince 640 TL civarına geliyordu ki bu fiyat gayet ekonomik... Eşim gibi kahve sevmeyen biri bile akşamları benden latte istiyor. Makine sütü kendisi köpürtüyor ve bardağınıza dolduruyor. Çok pratik. Saeco adlı firmaya yaptırmışlar ki orada konuyu bilenler Saeco firmasının iyi bir kahve makinesi üreticisi olduğunu söylüyorlar. Garantisi 40 ay!


(Resim Tchibo resmi web sitesinden alınmıştır)

Aslında son gün son saniye tropik meyveleri buldum ama havaalanında olduğumdan alamadım. Türkiye'ye dönünce pomeloyu buldum denedim, değişik ama hep alır mıyım: Hayır.


Bunun yanında yemek haricinde hoşuma giden uygulamalar ya da aldığım şeylerdende kısaca bahsetmek istiyorum: Mesela kiralık arabalar. Bunu küçük arabalardan heryer de var. Siz kartınızı okutuyorsunuz ve biniyorsunuz. 15 dakika ücretsiz diye hatırlıyorum. Daha sonrası kilometre başına ücretlendiriliyor. Yakın yerler için çok ideal.


Almanya daki akrabamızın tavsiyesi ile Jack-Wolfskin dükkanına girdik. Onlar bu markanın çok meşhur ve kaliteli olduğunu söylediler. Akşam eve döndüğümüzde kısa bir araştırma yaptım ve hakikaten çok kaliteli montlar yaptığını tespit ettim. Bizim gittiğimiz dönemde indirim başlamıştı ve ben beğendiğim bir montu  (ki Türkiyede 800 TL civarındaydı) 279 Euro yerine 169 Euroya aldım. Hem Almanya'ya göre yarı fiyatına hem de Türkiye 'ye göre neredeyse 4 de 1 fiyatına! Halen giyiyorum ve Bolu gibi soğuk bir ilde çok memnun kaldım. Sonradan yaptığım araştırmalarda benim montumun rüzgar ve yağmur geçirmezliğinin 5 üzerinden 5, ısı geçirmezliğinin ise 2 olduğunu öğrendim. Bazı montlarda bu da 5 puan olabiliyormuş, yani içinde hamam gibi oluyorsunuz. Soğuk olduğunu düşündüğünüz bir ilde yaşıyorsanız bu montlar müthiş... Hatta sonradan ayakkabılarında çok kaliteli olduğunu öğrendik ama o zaman memlekete dönmüştük!


Tam son gün gelmeden önce ülkemizde satışa daha girmeyen Nexus 6 cep telefonu aldım. Mediamark mağazasında 569 Euro idi. Artı Türkiyede 130 TL IMEI kayıt ücreti ödedim. Yaklaşık 1650 TL'ye bana maliyeti oldu. Bazı web sitelerinde satışı 2000 TL ile 2500 TL arası...

Hamburg'un Fish Markt denilen yeri çok meşhur. Canlı müzik vs. Bende halibut balığı bulmak için gitmeye karar verdim ve seyahatten önce Almanya daki abim ile yazıştım. Oda araştırmış sağolsun. Balıkların gece saat 01:00 civarı geldiğini öğrenmiş. Sabah o saatte balıkçıkların olduğu yere gittik. Tabi ben daha önce çok defalar Kumkapı balık halini gezdiğim için balıkçı teknelerinin limana yanaşmasını bekliyorum. Ama boşa bekliyorum! Çünkü burası nehir kenarında kurulu bir şehir ve sadece tatlı su balıkları var. Deniz balıkları Danimarka'dan veya Norveç'ten tırlarla geliyor. 2-3 saat sonra ilk tır geldi. Halibut vardı ama 8 kiloluk bişey ve kilosu 17 euro. Bir sonraki tır geldi 4 kiloluk çıktı içinden ama hiç yemediğim bir balık için korktum. O gün akşama Real marketten taze siyah halibut (beyaza göre daha yağlı oluyormuş) aldım. Ayıklanmışının kilosu 16 Euroydu ve ben 1 kilo alarak evde mangalda pişirdim. Çok beğendim. Bir daha gidersek büyüğündende alabilirim.

Tabi bol bol gezdik, yürüdük, eğlendik.  Pretzel yedik. Dolu dolu bir 7 gün geçirdik.








En önemli konulardan bir tanesi TAX FREE. Büyük büyük yazıyorum ki herkes okusun anlasın. Almanyadan aldığımız montlar (eşim ve benimki toplam 349 Euro, 2 parça), Tchibo kahve makinesi 150 Euro (1 parça) ve cep telefonu 569 Euro (1 parça) tuttu. Bu ürünlerin vergisini geri alabiliyorsunuz. Havaalanında GLOBAL BLUE ofisine gidip toplam bu 4 parçayı göstererek (sakın bagaja yollamayın) yaklaşık %10'unu geri alabilme şansınız var. Tabi satın alırken satın aldığınız dükkandan form doldurtturuyorsunuz. Buda bizim harcamalarımıza göre 106 Euro, hadi bilemediniz düz hesap 100 Euro etsin. Az para mı? değil. Ama oradaki memurlar bana göre özel eğitimli ve ödeme yapmamak için bin dereden su getirttiriyorlar size. Yok uçuşa 40 dakika kalmış yok pul bitmiş, vs vs. SİZ SİZ OLUN KONTUAR AÇILDIĞI ZAMAN HEMEN BAGAJLARINIZI VERİN VE BEKLEMEDEN PASAPORT KONTROLÜNDEN GEÇEREK OFİSİN YOLUNU TUTUN.  Yoksa alamazsınız. Türkiyeye dönünce bizdeki çıkış gümrükleme işlerine bakan ofise gittim. Onlara yapılabilecek birşey var mı diye sorduğumda HAYIR cevabını aldım. Bu konuda inanılmaz şikayet aldıklarını ama bişey yapamadıklarını söylediler. Almanya büyükelçiliğini aradım onlarda hayır dediler. EN KÖTÜ İHTİMAL ÖDEME YAPMASALARDA BELGELERİNİZE MÜHÜR VURMALARINI SAĞLAYIN. ALDIĞINIZ ÜRÜNLERİ VE FATURALARINI VE TAX FREE BELGELERİNİ GÖSTERİP MÜHÜRLETİRSENİZ DAHA SONRA 3 AY İÇİNDE POSTA YOLU İLE DE ALINABİLDİĞİNİ ÖĞRENDİM. YADA TEKRAR ALMANYAYA O EŞYALARLA GİDİP 3 AY İÇİMNDE ALABİLMEKTE MÜMKÜNMÜŞ. AMA EN GARANTİ YOL HEMEN ORADA ALMAK. BUNUN İÇİNDE OYALANMAMAK GEREKİYOR. Ben alamadım siz alın...

Yapabildiklerim/aldıklarım:

Neti pot (tuzlu su aparatı) (Burun içine tuzlu su sıkamaya yarayan özel bir alet)
Halibut (tanrıların balığı) (bkz: http://www.sabah.com.tr/pazar/2010/01/31/halibut_tanrilarin_baligi )
Bir çeşit simit olan Pretzel
Hindistan cevizi yağı
Sauerkraut (bir çeşit lahana turşusu)
Kilise gezisi


Yapamadıklarım 

Geyik eti
Ali GÜNGÖRMÜŞ'ün lokantası olan Le Canard
Çikolata Müzesi
Baharat Müzesi
Minyatür müzesi
Tekne Gezisi
Tropik meyveler
Salt&Vinegar cips
Aburöcken (füme aleti)

Bir sonraki ziyaretimizde kısnmetse bunlarıda yapmak istiyorum.

Umarım okuyanlara kısa ve öz yaralı bazı bilgiler verebilmişimdir.

Şimdilik sağlıcakla kalın...